14 Eylül 2010 Salı

İkinci Dolma Harekatı

Dün iş çıkışı kattım paşayı önüme dolmalık malzeme almaya gittik. Tabi her zamanki gibi ben markete girince amacımdan sapıp ne gördümse aldım. Kasada dııııtt yetersiz bakiye. Paşanın kk nı kullandık. Bu kaçıncı oluyor bilmiyorum. Hepte ona denk geliyor garibim :)) Yok aslında yanımda para vardı ama olmaz dedi. Hay hayy dolmaları zaten sana yapıyoruz :))) Neyse reziil oldum ama hiiç istifimi bozmadım. Bir de yüzüm kızarmayı verse nolur sanki.

Eve vardığımda zaten saat dokuz olmuştu. Oooo bir sürüde misafir gelmiş. Köyden akrabalar. En son ne zaman gördüğümü bile hatırlamıyorum, çoğunun adını yüzünü unutmuşum. Çocukken pek giderdik. Hatta köylerinde eşşek üstünde resimlerim var. Birinde eşeğin yanında durmuşum, eşşek sanki asker arkadaşımmış gibi boynuna dolamışım kolumu. Eşşekle aynı boyda olduğum zamanlar henüz. Eşşek kadar olduğum zaman demekki o zamanmış :)))) Bir kolumda eşşek bir kolumda bir sürü papatya. Zaten ben köyün en çok hayvanlarını severdim. Bir gün sokakta at bulmuştum.... Bunlara getirmiştim bana kızmışlardı :))) Abimin ayağına at basmıştı.... Ne maceralar çocukluk ayrı bir dünya gibi.... Özlediğim günlerim var... Neysee... Sonra miras davasına bizimkilerin arası açıldı. Ananem bir daha gitmedi sağken adını bile anmadı. Annemlerde ananemi düşünüp gitmediler. Öylece koptuk. Cenazesine gelmişlermiş ben pek hatırlamıyorum gelen giden çoktu. Bunlarda çok kalabalık. Kabile şeklinde yaşıyorlar. Çocuklar herkeze anne diyor. Kim dede kim baba çocuk kimin çözemediğim bir sülale :))) Biraz onlarla oturdum on buçuk gibi kalktılar. Yapıştım hemen anneme dedim bana tencere ver. Ne yapçan bu saatten sonra diyor. Yaaa ver sen dedim. Şimdi söylesem mani olacak. Ne yapçan söyle diyor. Aaa dolma yapçam dedim. Bu saatte şaşırmış dedi bana :)) Neyse efenim anne sözü dinlemek lazım. Gece iki buçuktu sarma işlemi bitti. Pişmesi neyim üç buçuğu buldu. Pişerken birara uyumuşum Allah tan tavşan uykusuda zınk diye bir fırladım yataktan. Valla emeklerim boşa gidecekti. Yaprak işinden anlamadığım kesin. Gittim en pahalısını aldım. Sebep pahalıysa vardır bir hikmeti :)) Yapraklar kafam kadar. Hani bende istiyorum ince ince minik minik sarayım ama içi ne kadar az koyarsam koyayım yaprağı sardıkçası oluyo sana labada gibi. Yaprakları ikiye böldüm efenim, açıp şekline bakacak halleri yokya, "aaa benim yaprağım yarımmış" :))) Küçük küçük sardım. Bu kez harcın içine limon suyuda koydum. Immmhh pek güzel oldu. Sadece en son tencereye koyduğum su biraz fazla kaçtı daha az koyaymışım on numara olcakmış. Neyse sabah tadına bak gece tadına bak midem bir tuhaf oldu. Sabah hemen tabağa koyup anneme götürdüm. Çok lezzetli olmuş dedi. Bak bir limon ne kadar fark etti. Biraz da suyunu tam çekeydi.

Yiğende de okul heyecanı. Ben yememm diyor. Sana vermiyom zaten dedim bende :))) Okul kıyafetleriyle pek tatlı olmuş ama bir resim çekmeme müsade etmedi, şımarık şey... Eliyle yüzünü kapatıyor. İyi dedim ben gidiyorum. Otobüste içim dışıma çıktı tabi :))) Bakalım paşa kaç puan dicek. Vaktiylen bana sen yemek yapamayı bilmiyorsun evine misafir gelse elin ayağına dolaşır bana bir şey olmaz sen rezil olursun ezilirsin dediydi. O gün kızdım sonra hak verdim. Öyle olur bu işler. Hayatımda o olur veya olmaz ama ben bu işi öğrenecem. Yaaa ben hep şöyle düşündüm herkez bir şekilde yapıyor, bende vakti gelince yaparım ama öyle değilmiş malesef. Bilmek ile yapabilme ihtimali arasında çok fark var. İlk dolmayı yaptığımda soğanı doğrarken mutfaktan kaçmıştım :))) Kırk tarif bulup hangisini yapacağıma karar verememiştim. Videolar falan izlemiş önüme gelen herkeze bu nasıl yapılır diye sormuştum. Bu sefer çok rahhattım. Bir şeyi atlamamak adına tarife bir kez göz atıp tak tak tak yaptım. Bu kez salak gibi yaprakları da saatlerce haşlamadım. Geçen sefer neydi o öyle. Yaprakları ayıramıyordum :))) İçte,yaprakta ziyan olmadı çok şükür. Geçen sefer atıldı hep yazık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder