8 Eylül 2010 Çarşamba

Pembe Prenses


Uzun zaman oldu blog alemine dalalı. Çocuk özlemimden olsa gerek en çok ilgimi çekenler minik çocuklarını anlatan annelerin bloğuydu. Bir zaman sonra değişik bir çocuk ve değişik bir annenin bloğuna takılıp kaldım. Her gün bilgisayarın başına oturur oturmaz ilk işim o bloğu okumak olurdu. Okuyamadığım gün olduysa aklımda kalırdı. Nitekim bu hafta sonuda sınavlar dolayısıyla okuyamamıştım. Sınavda bile aklıma geldi gidince okurum diyordum. Bir his vardı içimde ama ben iyiye yormak istedim sanki. Ve bloğa bakınca gördüm minik Nehir Melek olmuştu. Onun o gözlerine bakıpta o bloğa takılmamak elde değildi. Pembeyi seven küçük kız. Çok küçük henüz. Ailesi için çok ağır. Onlar kadar olamaz ama benimde kalbim ağrıdı bu haberi okuyunca. Söylenecek fazlada bir şey yok aslında. Belki böylesi daha hayırlıdır. Yıllarca yaşasaydı bu çocuk yıllarca hastanelerde hep iğne serum vs... Ne nalet hastalıktır, insan olarak ne kadar çaresiziz... Allah kalanların yardımcısı olsun. Bir anne baba evlat kaybetti, bir abla kardeş kaybetti. Ne güzel günler yaşanabilirdi oysa. Sonsuzluk aleminde buluşacaklarına canı gönülden inanıyorum. Ama olmasaydı keşke. Keşke geçen cümlelerin hiç dönüşü olmuyor ne yazık ki. Yokluğuna alışmaya çalışmak ne kadar zor olacak onlar için. Bizim için bile zorken.

Düşünsenize her şeyini bırakıyor bir aile işini, evini, arabasını, diğer evladını ve bir hastaneye yerleşiyor. Her an her saniye beraber. Ne büyük fedakarlık. Körü körüne inanmıyor her söylenene, araştırıyor soruyor anlamaya çalışıyor. Bırakmıyor en önemlisi, kader deyip vazgeçmiyor. Fazladan yıllar katıyor ömrüne. Belki ecele mani olamıyor ama güzel yaşatıyor minik meleğin ömrünü Mary Poppins tadında.

Nehir bu gün sonsuzluğa uğurlanıyor. Orda olup pembe güllerle uğurlamak isterdim onu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder